Duygusal Zeka

Duygusal zeka, hem kendimizle hem de diğer insanlarla olan etkili ilişkilerimizde karşılaştığımız birçok sorunu sabır, anlayış ve hayal gücüyle ele almamıza olanak sağlayan bir beceridir. Duygusal zeka terimi başlangıçta alışılmadık gelebilir. Günlük hayatta sıkça zekayı tekil anlamlı bir kavram olarak kullanırız. Bir kişinin sahip olabileceği farklı zeka türlerini birbirinden ayırmayız. Bu nedenle, şu anda hak ettiği prestiji kazanmamış bir zekâ türünün değerini günümüzde tam anlamıyla vurgulamıyoruz.

Ancak her tür zeka, belirli bir dizi zorluğu etkili bir şekilde yönetebilme yeteneğini temsil eder. Bir kişinin zeki olduğunu, ancak kişisel hayatını alt üst ettiğini, büyük bir servet kazandığını fakat huzursuz ve mutsuz olduğunu veya güçlü olduğunu, ancak hoşgörüsüz ve hayal gücünden yoksun olduğunu söylediğimizde, aslında duygusal zekâdaki eksikliklere işaret etmiş oluruz.

Sosyal yaşamda, duygusal zeka, başkalarının ruh hallerine duyarlılık gösterme veya onların yüzeyin altındaki gizli duygularını anlamaya yönelik bir eğilim olarak kendini gösterebilir. Duygusal zeka, yorumlamanın önemini kabul eder, empatiktir ve örneğin, öfke dolu bir patlamanın aslında gizlenmiş bir yardım çığlığı olabileceğini, uzun bir siyasi konuşmanın açlıktan kaynaklanabileceğini veya aşırı neşeli bir tavrın ardında inkâr edilmiş bir üzüntü bulunabileceğini anlar.

Kendimize dair duygusal zeka; özellikle sevgi, arzu, öfke, kıskançlık, kaygı ve profesyonel hırs gibi duygularımıza karşı şüphecilik gösterir. Duygusal zeki bireyler, ilk dürtülerine ya da duygularının doğuştan gelen bilgeliğine güvenmeyi reddederler. Nefretin sevginin bir maskesi olabileceğini, öfkenin üzüntüyü gizleyebileceğini ve kime arzu duyduğumuz ya da gerçekte ne istediğimiz konusunda büyük ve maliyetli yanlış anlamalar yapabileceğimizi bilirler.

Duygusal zeka, başarısızlık karşısında çözülen bireyler ile varoluşun zorluklarını hüzünlü bir espri anlayışıyla ve bazen karanlık bir dirençle karşılayanlar arasındaki farkı da ayırt eder. Duygusal zekaya sahip kişiler, iyi bir yaşamın genel dengesinde, iyi yönetilmiş karamsarlığın rolünü takdir ederler.

İyi haber; duygusal zeka, doğuştan gelen bir yetenek değildir ve her zaman eğitimle kazanılır. Özellikle kendimizi nasıl yorumlayacağımız, duygularımızın nereden kaynaklandığı, çocukluklarımızın bizi nasıl şekillendirdiği ve korkularımızla isteklerimizi nasıl en verimli şekilde yönetebileceğimiz konusunda eğitim alarak gelişir. İdeal bir toplumda, duygusal zeka küçük yaşlardan itibaren öğretilir.

Duygusal zekanın aktarılmasındaki en önemli araç kültürdür; hem yüksek düzeydeki hem de popüler düzeydeki kültür. Kültür, duygusal zekanın sürekli özümsenmesini teşvik eden ince bir mekanizma olarak düşünülebilir. Bu dersler bir trajedide, bir TV dizisinde, bir pop şarkısında, bir romanda, bir mimari eserde veya bir YouTube videosunda gizli olabilir. Kültürün tüm yapısını, bizi daha büyük bir duygusal zekaya yönlendirmek için tasarlanmış ince bir mekanizma olarak tasavvur edebiliriz.

Teknik zekamız elbette etkileyicidir; doğayı evcilleştirmemize ve gezegeni fethetmemize yardımcı olmuştur. Ancak insanlığın daha bilge ve dengeli bir geleceği, duygusal zekanın temellerini öğrenme ve bu bilgiyi birbirimize çekici bir şekilde öğretme kapasitemize bağlıdır; hâlâ zaman varken.