DUYGULAR NE İŞE YARAR?
Duygular, farklı kültürlerde, topluluklarda ve tarihin çeşitli dönemlerinde aynı sıcaklıkla karşılanmamıştır. Her zaman anlaşılması kolay olmayan, bazen başımızı derde sokabilen bu içsel deneyimler; bir yandan dost, diğer yandan düşman gibi algılanabilmiştir. Günlük hayatta sıkça duyduğumuz “duygularına yenik düşme”, “mantığını kaybetme”, “duygularının seni yönetmesine izin verme” gibi ifadeler, duygulara dair olumsuz bir imaj yaratabilir. Bu tarz yorumlar, duygularla kurduğumuz ilişkiyi gerçek dışı ve mesafeli bir hâle getirebilir.
Oysa duygular yalnızca hissettiğimiz şeyler değil; hayatta kalmamız, yön bulmamız ve çevremizle anlamlı ilişkiler kurmamız için vazgeçilmez sinyallerdir. Bu yazıda duyguların işlevini, nasıl çalıştığını ve onları daha faydalı bir şekilde nasıl kullanabileceğimizi birlikte inceleyeceğiz.
İletişimin İlk Dili: Duygular
Hayata gözlerimizi açtığımız ilk andan itibaren, dünya ile bir tür ilişki kurmamız gerekir. Ancak doğduğumuzda ne konuşabiliriz ne de başkalarının söylediklerini anlayabiliriz. İhtiyaçlarımızı ifade etmek için elimizde yalnızca bedenimiz ve duygularımız vardır.
Bir bebeğin ağlaması, yüzünü buruşturması, kollarını savurması ya da huzursuzca kıpırdanması; onun aç, uykusuz ya da rahatsız olduğuna dair duygusal sinyallerdir. Bebek henüz kendini sözcüklerle anlatamaz ama beden dili ve duygusal tepkileriyle çevresine bir mesaj gönderir. Aynı zamanda, bebeğin karşısındaki yetişkin yalnızca bu fiziksel belirtileri değil, onlara eşlik eden duygusal tonu da algılar. Bebek duygularla seslenir, yetişkin duygularla yanıt verir: endişelenir, şefkat duyar, koruma isteği gelişir.
Bu ilişki tek yönlü değildir. Yetişkin de kendi duygularını bebeğe aktarır. Gülümsemesiyle güven verir, kaşlarını çatmasıyla sınır koyar, sesiyle yatıştırır ya da heyecanlandırır. Bebek, henüz dili ve kavramları tanımasa bile bu duygusal işaretleri algılar ve karşılık verir. Yani kelimelerden önce devreye giren, hem gönderilen hem de alınan bir dil vardır: duygular.
Zamanla Gelişen Duygusal Haritamız
Büyüdükçe, toplumsal kurallar ve çevresel beklentilerle tanışırız. Duygularımız bu çerçevede evrilmeye başlar. Artık yalnızca biyolojik tepkilerden ibaret değildirler; öğrenmelerimiz, kültürel normlar, zihinsel çerçeveler ve anlam yüklemeler duyguların biçimini etkiler.
Bilişsel süreçlerle birleşen bu duygular, dış dünyadan gelen algısal verileri iç dünyamızdaki anılarla ve beklentilerle harmanlayarak davranışlarımızı şekillendirir. Duygular; fizyolojik tepkiler, düşünceler, ifadeler ve davranışlar gibi birçok bileşeni aynı anda aktive eder. Bu açıdan bakıldığında duygular, bir tür “gestalt” yani bütünsel deneyim oluşturur.
Duyguların İşlevi: Neden Bu Kadar Önemliler?
Duygular yalnızca “iyi” ya da “kötü” hissetmemizi sağlayan geçici durumlar değildir. Onlar, önceliklendirme, yönlendirme ve karar alma süreçlerinde önemli rol oynar.
- Bir şeyin “önemli” olduğunu işaret ederler.
- O anki durumla ilgili ne yapmamız gerektiğine dair yön gösterirler.
- Eylemlerimize hız ve motivasyon kazandırırlar.
Bir duygusal deneyim, şu temel bileşenlerden oluştuğunda tam bir duygudur: algı, hissiyat, davranış, fizyolojik tepki, ifade ve beyindeki sinirsel işlemleme. Bu öğelerden biri eksikse, örneğin hissedilen bir duygunun ifade bulmaması gibi, bu durum yarı-duygu olarak tanımlanabilir.
Duygular ayrıca; varoluşsal bir yön taşır (bizi biz yapan duygulardır), tanımlayıcıdır (kim olduğumuzu anlamamıza yardım eder), kalibre edicidir (öncelik sıralaması yapar) ve motive edicidir (harekete geçirir).
Kültürel Renkler: Duygular Her Yerde Aynı Mı?
Duygular evrensel olsa da, nasıl yaşandıkları ve ifade edildikleri kültürden kültüre büyük farklılıklar gösterebilir. Bazı kültürlerde duygular serbestçe dışa vurulurken, bazı kültürlerde ise sosyal bağlama, ortama ve kişisel role göre daha kontrollü biçimde ifade edilir. Üstelik bu farklılık sadece genel ifade tarzında değil, duyguların nasıl değerlendirildiği açısından da geçerlidir. Örneğin bazı toplumlarda öfke; kararlılık, güç ve sınır koyma göstergesi olarak yüceltilirken, üzüntü zayıflık olarak görülebilir. Başka bir kültürde ise öfke saldırganlıkla eşdeğer sayılırken, üzüntü empati ve derinlik işareti olarak değer görebilir.
Bazı kültürlerde duygular kişinin iradesi dışında gelişen, otomatik ve kaçınılmaz tepkiler olarak görülürken; bazı kültürlerde ise duygular eğitilebilir, hatta belli ölçüde şekillendirilebilir birer deneyim olarak kabul edilir.
Duygular ve Hafıza: Sözel Bilginin Ötesinde Bir İz
Uzun zaman önce okuduğunuz bir kitabı ya da izlediğiniz bir filmi düşünün. Belki karakterleri, olayları ya da diyalogları hatırlamıyorsunuzdur. Bütün bu teorik bilgiler uçup gidebilir. Şimdi gitmemişse bile belki beş yıl sonra gidecektir. Ama o hikâyenin size ne hissettirdiğini Neredeyse her zaman hatırlarsınız.
Belki de duygular tam olarak bu işe yarar, unutulanı hatırlamak. Hatırlamak her daim bilişsel bilgiye dair bir eylem olmak zorunda değildir. Duygularımız bize elle tutulur bilginin limitasyonları olmadan geçmişin ve şimdinin farklı bir boyutta hatırlatıcıları olarak işlev görmeye devam eder.
Duygular, yalnızca şimdiki anı değil, geçmişi de bedenimize ve zihnimize kaydeder. Bilgi unutulabilir ama his hafızada kalır. İşte bu yüzden, duygular yalnızca bir anın değil, yaşam deneyiminin taşıyıcısıdır.
Sonuç: Duygular Rehberimizdir
Duygular, hayat yolculuğunda içsel pusulamız gibidir. Hem bizi tehlikeye karşı uyarır hem de neyin bizim için değerli olduğunu hatırlatır.
Onları bastırmak ya da yok saymak yerine, işlevlerini anlamak ve onlarla işbirliği yapmak; daha dengeli, farkındalıklı ve anlamlı bir yaşamın kapısını aralar.
Kaynaklar:
Keltner, D., & Haidt, J. (1999). Social functions of emotions at four levels of analysis. Cognition and Emotion, 13(5), 505–521. https://doi.org/10.1080/026999399379168
Koçak Kurt, Ş. (2021). Duyguların tarihsel serüveni ve tarihte duygular. OPUS–Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 18(40), 2821–2852. https://doi.org/10.26466/opus.876932
Mordka, C. (2016). What are emotions? Structure and function of emotions. Studia Humana, 5(3), 29–44. https://doi.org/10.1515/sh-2016-0013