MÜKEMMELİYETÇİLİK: HER ŞEYİ DOĞRU YAPMAK
Yazar: Psk. Heval Erdoğan
Çoğumuz hayatın belirli dönemlerinde daha iyi olma, daha iyi görünme, daha çok başarma arzusu hissederiz. Ancak bu istek, içsel bir baskıya, tatminsizliğe ve yorgunluğa dönüşüyorsa; işte orada mükemmeliyetçilik devreye girmiş olabilir.
Mükemmeliyetçilik Nedir, Ne Değildir?
Mükemmeliyetçilik çoğu zaman başarıyla, yüksek standartlarla karıştırılır. Oysa arada önemli bir fark var. Hedeflere sahip olmak sağlıklı bir motivasyon kaynağı olabilirken, mükemmeliyetçilik ulaşılması güç, realiteden uzak hedeflere sahip olmak ve bu hedeflere ulaşamama ihtimalini kişisel bir başarısızlık gibi yorumlamaktır. Kişi yalnızca hata yapmaktan değil, yetersiz görünmekten, onay alamamaktan da derin bir korku duyar.
Paul Hewitt ve Gordon Flett (1991), mükemmeliyetçiliği üç temel boyutta ele alır. Bu ayrım, bireyin içsel dinamiklerini anlamak ve terapi sürecinde odak noktası belirlemek açısından oldukça değerlidir.
1. Kendine Yönelik Mükemmeliyetçilik (Self-Oriented Perfectionism)
Bu boyutta kişi, kendi üzerine neredeyse acımasızca baskı kurar. Her zaman daha fazlasını yapmalı, daha iyi olmalı, daha üretken olmalıdır. Hata yapmak, zayıflık göstergesi değil, doğrudan “başarısızlık” olarak algılanır.
Bir üniversite öğrencisi, derslerinden tam puan almadığında günlerce kendini sorgular. “80 aldım ama neden 100 değil?” cümlesi içselleşmiştir. Başarıya ulaşmadan çok başarısızlıktan kaçınma bu kişiler için ön plandadır. Çoğunlukla takdir edilseler bile bunu benimsemekte zorlanır ve eksik yönlerine odaklanmaya devam ederler.
Bu tür mükemmeliyetçilik, depresyon ve yetersizlik duygularıyla yüksek düzeyde ilişkilidir (Hewitt & Flett, 1991).
2. Başkalarına Yönelik Mükemmeliyetçilik (Other-Oriented Perfectionism)
Bu eğilimde kişi, çevresindekilerden kendi yüksek standartlarını karşılamasını bekler. Katı, eleştirel ve beklenti dolu bir tutum vardır. Bu kişiler için çevresindekilerin “yetersizlikleri”, ilişkiyi bozan başlıca unsurdur.
Bir yönetici, çalışanlarının en küçük hatasını bile büyütür. “Bu sunumu böyle mi hazırladın?” ya da “Bu iş böyle yapılmaz” gibi kural içeren ifadeler sıktır. Ev içinde de benzer şekilde; partnerinden ya da çocuğundan kusursuz davranışlar bekleyebilir.
Bu boyut, çatışmalı ilişkiler, düşük empati ve katı iletişim kalıplarıyla ilişkilendirilir (Hewitt & Flett, 1991).
3. Toplumsal Yönelimli Mükemmeliyetçilik (Socially Prescribed Perfectionism)
Kişi, çevresinin ondan mükemmel olmasını beklediğine inanır. Ailesi, öğretmenleri, sosyal medya, iş çevresi… herkesin gözünde “hatasız” olmak zorundadır. Bu algı, yoğun kaygıya, değersizlik hissine ve maskelenmiş bir yalnızlığa yol açar.
Bir genç, Instagram’da paylaştığı her fotoğrafın kusursuz görünmesi gerektiğini düşünür. Çünkü başkaları onu “eksik, başarısız ya da sıradan” görmemelidir. Bu yüzden sürekli kendini kıyaslar, her alanda “en iyi” olma baskısını hisseder. Başarısızlık ya da eleştiri ihtimali bile ciddi bir duygusal çöküş yaratabilir.
Bu boyut, özellikle sosyal anksiyete ve kaygıyla anlamlı bir ilişkiye sahiptir (Hewitt & Flett, 2002).
Mükemmeliyetçiliğin Psikolojik Etkileri
Mükemmeliyetçilik çoğu zaman bir zırh gibi görünür: Güçlü, kontrollü, başarılı biri… Ama içerden bakıldığında bu zırh o kadar dar olabilir ki, nefes almayı zorlaştırabilir.
Araştırmalar gösteriyor ki patolojik düzeyde mükemmeliyetçilik;
- Anksiyete bozuklukları
- Depresyon belirtileri
Erteleme davranışları (prokrastinasyon)
Tükenmişlik sendromu ile güçlü ilişkilidir
(Hewitt & Flett, 2002; Frost et al., 1990).
Çünkü mükemmeliyetçi bireyler için başarı bir varış noktası değil, bitmeyen bir sınavdır. Dinlenmek bile suç gibi gelir. Hata yapmak ise değersizliğin kanıtı gibi görülür.
Mükemmeliyetçiliği Dönüştürmek: Kendinle Daha Gerçek Bir İlişki Kurmak
Mükemmeliyetçilikle başa çıkmanın ilk adımı, onu tamamen ortadan kaldırmak değil, onunla daha sağlıklı bir ilişki kurmak olduğunu fark etmektir. Çünkü bu özellik, çoğu zaman bizi koruma çabasıyla ortaya çıkan bir savunmadır; eleştiriden, yetersizlik hissinden ya da dışlanma korkusundan korunmak için zihnin öğrenerek geliştirdiği stratejilerden biridir.
Bu nedenle, mükemmeliyetçiliği dönüştürmenin yolu kendimizi kusursuzluk beklentisinden yavaşça uzaklaştırarak başlar. “Bu kadarı da yeterli” diyebilmek, ilk başta basit gibi görünse de, içsel eleştirmeni susturmak için oldukça güçlü bir cümledir. Zira çoğu zaman kişi elinden gelenin en iyisini yapmasına rağmen içinden yükselen o tatminsiz sesle baş başa kalır.
Gerçekçi hedefler koymak da bu sürecin önemli bir parçasıdır. Başarıyı yalnızca dış onayla ölçmek, kişinin kendi değerini başkalarının gözünden görmesine neden olur. Oysa değerli olmak, bir sıralama sonucu değil, insan olmanın doğal bir hâlidir. Hatalar da bu insanlığın ayrılmaz parçalarıdır. Hata yapmayı başarısızlık değil, gelişimin bir aşaması olarak görebilmek; zihinsel esnekliği artırır, kaygıyı azaltır.
Terapide sıkça kullanılan bilişsel yeniden yapılandırma teknikleri, bu düşünce kalıplarını sorgulamayı ve daha işlevsel inançlara yönelmeyi destekler. “Ya başarısız olursam?” yerine “Zorlanırsam da bununla başa çıkabilirim” diyebilmek, psikolojik sağlamlık ve esnekliğin kapılarını aralar.
Tüm bu süreçte öz-şefkatin rolü çok büyüktür. Kendini yalnızca başarılarınla değil, hayal kırıklıkların, eksiklerin ve zayıf yanlarınla da kabul edebilmek; insan olmanın özünü onurlandırmak demektir. Gerçek gücün, kusursuzlukta değil, kırılganlığı taşıyabilme cesaretinde yattığını hatırlamak ise, bu dönüşümün en önemli adımlarından biridir.
Gerçek Güç, Kırılganlığı ve Başarısızlığı Kabul Etmekten Geçer
Mükemmeliyetçilik çoğu zaman bizi görünmez bir zincir gibi sarar. Bu zincir fark edilmediği sürece, ne kadar başarılı olursak olalım içimizde bir “eksiklik” hissi kalabilir. Oysa zihinsel özgürlük; kusursuzluğu değil, kendiliği kabul etmeyi seçtiğimizde başlar.
Kusurlarımızla da sevilmeye layık olduğumuzu hatırlamak, içsel huzurun ilk adımıdır.
Kaynakça
Frost, R. O., Marten, P., Lahart, C., & Rosenblate, R. (1990). The dimensions of perfectionism. Cognitive Therapy and Research, 14(5), 449–468. https://doi.org/10.1007/BF01172967
Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (1991). Perfectionism in the self and social contexts: Conceptualization, assessment, and association with psychopathology. Journal of Personality and Social Psychology, 60(3), 456–470. https://doi.org/10.1037/0022-3514.60.3.456
Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (2002). Perfectionism and stress processes in psychopathology. In G. L. Flett & P. L. Hewitt (Eds.), Perfectionism: Theory, research, and treatment (pp. 255–284). American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/10458-010